Skip to main content

Teknoloji, Konutları Hızlı Kentleşme Krizinden Kurtaracak mı?

Yeni cihazlar ve teknoloji değişim vadetse de; geleceğin kent evleri pek çok yönden insanların günümüzde yaşadığı evlerden farklı görünmeyecek. (Kişisel jet limanlarına ve uçan kaykaylara maalesef daha çok var.)

Şehirler evrimleşip katlanarak genişlerken, yaşam, çalışma ve oyun oynama mekanlarına yönelik ihtiyaç aynı kalıyor. Ancak büyük bir devrimin ayak seslerini duyuyoruz; zira, mimarlık, mühendislik ve inşaat (AEC) sektörünün bu mekanları organize etme, düzenleme, tasarlama ve inşa etme biçimi kökten değişime uğramak üzere.

Şehirlerin dünya çapında tarihteki en büyük yapı çılgınlığının eşiğinde; mimarlar, mühendisler ve inşaat işçilerinin kökten bir değişime hazır olması gerekiyor. Birleşmiş Milletlere göre, 2030’a kadar dünyada, her birinde 10 milyon ya da daha fazla kişinin ikamet ettiği 41 mega şehir olacağı öngörülüyor. Kırsal alanlarda yaşayan insanlar şehirlere göç ettiği için, Hindistan ve Çin’de yepyeni şehirler inşa ediliyor. 2050’de şehir merkezleri, fazladan 2,5 milyar insanı barındırıyor hale gelecek.

Çin’in güncel nüfusunun neredeyse iki katı olacak bu kentli insan dalgası için akıllı, sürdürülebilir ve dayanıklı evleri, standart teknikler ve külfetli inşaat uygulamalarıyla yapmak mümkün değil. İnsanların daha kalabalık kentsel çevrelerde, aynı eski tip yöntemlerle yaşamaya devam etmesi mümkün değil. Böyle bir gidişat aşırı pahalı ve standartların altında bir yerleşime sebep olur. İnşaat sektörü de geleceğin konutlarını yapmak için, daha yüksek kâr marjlarını ve daha iyi kazanımları hak ediyor. Yeniden tasarlanacak konutsal ihtiyaçlar.

Bunun için teknolojinin daha hızlı ve kapsamlı bir şekilde benimsenmesi gerekecek. 2016 yılında McKinsey & Company, inşaatın en yavaş dijitalleşen sektörler arasında olduğunu bildirdi. Ancak üretimsel tasarım, Nesnelerin İnterneti, prefabrikasyon ve modüler inşaat gibi teknolojilerin bir araya gelmesiyle, artık evler yüksek teknolojiyle inşa edilecek.

Prefabrikasyon Milletler

İnşaat ihtiyacını düşünecek olursanız; gelecek 10 yılda 100 milyon yeni ev yapılacaksa, bu yalnızca prefabrikasyon kullanılarak mümkündür. Evler, oteller, apartmanlar, yurtlar ve şimdi de gökdelenler için prefabrik ve modüler yapılarda, merkezi bir fabrikada yapılan ve daha sonra inşaat alanına gönderilen, önceden birleştirilmiş bölmeler (ve hatta tamamlanmış odalar) kullanılıyor. Gerçek boyutlu legolar yapmaya benzeyen bu süreç, bir yandan inşaatı standart hale getirirken, öte yandan maliyeti düşürüyor ve inşaat süresini hızlandırıyor.

Bu teknikler, bir kerede önceden birleştirilmiş blokların kullanımıyla sıçrama kaydediyor. Geçtiğimiz sonbaharda, Dean Caddesi No. 461’de SHoP Architects tarafından tasarlanan 32 katlı modüler bir yüksek bina, New York, Brooklyn’de kullanıma açıldı. Fark yaratan bu kule bina, prefabrikasyon inşaatın potansiyelini ifade ediyor. Londra’da bir ekip , Wembley Stadyumunun yakınında 25 katlı bir öğrenci yurdu olan Apex House’un son bölümünün inşaatını modüler birimler kullanarak kısa bir süre önce tamamladı. Yataklar, lambalar ve masalar da dahil odaların tamamı bir fabrikada yapıldı ve inşaat alanına götürüldü.

Konutların seri üretimindeki gelişmeler, artan talebi karşılamaya yardımcı olsa da; gelecekte yaşanacak konut sıkıntısını çözmek sadece bir hız ve ölçek meselesi değil. Ne de olsa büyük savaş sonrası Batı dünyasında yaşanan sosyal konut patlaması kısa sürede, beton yüksek binalar ve kişiliksiz kamu konutları dalgasıyla sonuçlandı. Günümüzün yeni inşaatının yarının şehirlerine zemin hazırlayabilmesi için, hız ve planlamanın bir araya gelmesi gerekiyor.

Buradaki zorluk, şehirleri daha yaşanabilir, toplumsal anlamda kapsayıcı ve sürdürülebilir hale getirirken, aynı zamanda yoğunluğu da artırmaktır.

Çünkü mesele sadece mekanı daha iyi kullanmakla ilgili değil, şehirleri güzelleştiren şeyleri desteklemekle ve güçlendirmekle ilgili. İnsanlar birlikte daha iyi çalışan ve oynayan sosyal yaratıklardır. McKinsey’nin 2011 raporuna göre, dünyanın gayri safi yurt içi hasılasının %60’ını 600 şehir üretiyor; ancak bu şehirler nüfusun yalnızca %22’sine ev sahipliği yapıyor. Daha fazla insan kentlere taşınırken, buradaki zorluk, şehirleri daha yaşanabilir, toplumsal anlamda kapsayıcı ve sürdürülebilir hale getirirken, aynı zamanda yoğunluğu da artırmaktır.

Bu, daha duyarlı şehir planlaması yapmak ve ulaşım ve sosyal altyapı sorunlarını çözmek için akıllı sensörler ve analizler kullanmak anlamına geliyor. Örneğin, yeni bir tren istasyonu, bulunduğu mahalleyi nasıl etkileyecek ve yerel ticarette bir dalgalanma etkisi olacak mı?

Sistemlerin Sistemleri Tasarımı

Tarih boyunca inşaat sektörü bireysel mal varlıklarına, bu varlıklarla ilgili maliyete ve bunların kendi kendilerine nasıl hareket ettiklerine odaklanmıştır. Ancak tasarımcıların, mühendislerin ve müteahhitlerin artık böyle düşünme lüksü yoktur. Bunun yerine gelecek, sistemlerin sistemleri açısından düşünmeyi gerektiriyor. Müteahhitler ve planlamacılar, herhangi bir bileşenin bireysel yönünü değil, bir kurulu varlık sistemleri topluluğunun ortaya koyacağı en iyi muhtemel sonucu araştırmalıdır.

Şehir planlamacılarının verileri toplaması ve bu veriler üzerinden hareket etmesi gerekiyor: İnsanlar şehirde nasıl dolaşıyorlar? Barınma modelleri neye benziyor? Bu tür bilgiler planlamacıların, örneğin, bir şehrin konut kapasitesinin sadece belirli bir miktarını kullandığını anlamasına yardımcı olur; bu da şehirlerde ne fazla ne de eksik yapılar olmasını sağlayabilir.

Şehirler, yapı çevresini biçimlendirmek, atığı azaltmak ve çevresel performansı artırmak ve herkes için daha duyarlı ve daha iyi tasarlanmış hale gelmek için, Nesnelerin İnterneti ve bulut sistemlerini kullanma yolunda küçük adımlar atmıştır.

Veriler ayrıca, şehirlerin muazzam değişikliklere kaynak bulma gerekçesini daha iyi açıklamaya ve yeni inşaat projelerinin ekonomik olarak ne kadar uygulanabilir olduğunu göstermeye yardımcı olabilir. Dünya küresel olarak, altyapı için trilyon dolarlık bir finansman açığına doğru gidiyor. Bu da özel sektörden daha fazla kaynak gelmesi gerektiği ve potansiyel yatırımcıları bu tür projelere çekmenin artarak önem kazandığı anlamına geliyor.

Bir kamu ve özel sektör ortaklığı örneğini ele alalım. Şu anda bir hükümet yeni bir yol yapmak için kaynağa sahip olmayabilir, bu yüzden bu yolun yapımı ve işletilmesi için bir imtiyaz olarak özel sektöre başvurur. Ancak o yolu kaç araba kullanacak? Riskler neler? Bu yolun değeri ne kadar çabuk azalacak? Buradaki bilinmeyenler, özellikle yatırımın geri dönüşünü riske atan herhangi bir şey, yatırımcıların temkinli olmasına ve kaynak sağlama maliyetinin artmasına neden olabilir. Daha fazla doğruluk payına sahip, daha fazla ve daha iyi veri, bir varlığın ömür maliyetinden kullanım düzenine kadar her şey hakkında daha fazla kavrayış sağlayarak, yatırımcıların projeye olan güvenini artıracaktır.

Bu tür veriler, geleceğin binaların ve altyapı varlıklarının tasarımlarını geliştirmek için de kullanılabilir.Los Angeles’de prefabrik konut firması olan Cover, tasarım süreçlerinde algoritmaları kullanıyor; bu algoritmalar konutun gelecekteki sahiplerine ihtiyaçları ve yaşam tarzlarıyla ilgili sorular sorarak, pencere yerleşimini, çapraz havalandırmayı ve doğal ışığı en uygun hale getiren isteğe uyarlanmış birimler ve kat planları üretiyor. Bu tür bir teknoloji, Yapı Bilgi Modellemesi (BIM) ve sanal gerçeklikle birlikte yeni nesil diyebileceğimiz daha duyarlı konut çözümlerinin ortaya çıkmasına ve tanıtılmasına yardımcı olabilir.

Ölçülebilen şeyler iyileştirilebilir. Geliştirilmiş veri ve yapı teknolojisiyle, analizi ve teorileri temel alan evler, binalar ve altyapı, sadece atılım yapmakla kalmayacak, aynı zamanda gerçek insan davranışı ve ihtiyaçlarını temel alarak organik bir şekilde büyüyüp evrimleşecek. En nihayetinde daha kaliteli bir yaşamı, ekonomik canlılığı, sosyal kapsayıcılığı ve çevresel performansı destekleyen, 21. yüzyıla ve ötesine tam anlamıyla uygun şehirler olacak.

Yazar Hakkında

Dominic Thasarathar Autodesk'in yapı, enerji ve tabii kaynaklar sektörlerine yönelik uzun vadeli stratejilerden sorumludur. 2011 yılında Autodesk'e katılmadan önceki 20 yılını, uluslararası yapı sektöründe, petrol ve doğal gaz; maden ve metaller; elektrik; sivil altyapı ve yapı sektörlerindeki mega projelerde çalışarak geçirmiştir.

Profile Photo of Dominic Thasarathar - TR